Bilim ve Din
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GÖZÜN EVRİMİ

Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 25/1/2014, 07:47

Tags: Göz evrim mütasyon doğal seçilim görme yarım göz mercek retina ağ tabaka akıllı tasarım indirgenemez karmaşıklık karmaşık yapı kamçılı kamçı kıl cilia cilium
----------------------------------------------------------------

GÖZÜN EVRİMİ


GÖZÜN EVRİMİ T0t1lf


Bu yazı serisinde gözün evrimi hakkında derlediğim fikirleri bulacaksınız. Kendim de fikirlerimi ekledim tabii. Eleştirilerinize ve önerilerinize açığım. Gerekli görürsem düzeltirim.
Hepinize sevgiler, saygılar.
İyi tartışmalar.

----

not:

"kamçı", "cilium", "sil", "cil" sözü yerine "kıl" kullanıyorum.
Hem bakteri kamçısıyla karıştırmamak, hem "cilium, cil, kıl" sözcüklerinin aynı kökenden geldiğini düşündüğümden, hem de bazıları "kıl olsun" diye.

Türkçede bu yapılara "sil" veya "kirpik" diyorlar. Bunlarla kaplı tek hücrelilere de "kirpikli".

"Kıl" ve "kıllılar" sözcükleri bence çok daha doğru.

Latince "cilium" ve türkçe "kıl" sözcükleri akraba olabilir mi, ne dersiniz?
.


En son GezginK tarafından 10/2/2014, 06:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 8 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 25/1/2014, 07:52

Akıllı tasarım değil, dandik tasarım.

"Akıllı tasarım"cılar, "insan gözü gibi mükemmel bir yapının rastlantılarla ortaya çıkması mümkün değildir" derler.

Bu sözler, herşeyden önce, bilerek eksik söylenmiş sözler. Araştırma, düşünme, sorgulama yeteneklerini kaybetmiş insanları aldatmaya yarayan sözler. Evrim sadece rastlantı değildir. Rastlantılar da rol oynar ama önemli olan şu 3 öğe'nin birarada olmasıdır:

1) Canlıların yapılarını tekrar inşa edebilmelerini sağlayan, kopyalanabilen bir bellek (DNA/RNA).
2) Bu belleğin % 100 hatasız çalışmaması ve kopyalama sırasında az da olsa hata oluşması (çoğalma sırasında örneğin). Bu hatalar böylece rastlantısal değişikliklere yol açıyor.
3) Doğal seçilim: bir canlı türüne avantaj sağlıyan herhangi bir değişiklik (çevresine daha iyi uyma, daha hızlı koşma, daha iyi görme... gibi) bu canlı türünün daha çok çoğalmasını sağlar. Tersine, bir avantaj sağlamaz ve yaşamını zorlaştırırsa bu canlılar daha az çoğalır. Doğal olarak, çok belirgin zararlı değişimler ölüme yol açabilir. Daha iyi çoğalan canlıların genleri (avantaj sağlayan genler) popülasyonda böylece çoğalır, bu genler sayesinde popülasyondaki bireyler yavaş yavaş ortama uyum sağlarlar, ve (birbirleriyle çiftleşmelerinden ötürü) toplu olarak yavaş yavaş değişirler.

Başka bir deyişle, canlıların kötüden iyiye doğru gelişmelerini sağlayan şey mükemmellik değil, çoğalma sırasında DNAlarda oluşan hatalardır. Bu hatalar doğa'nın "deneme" yapmasına olanak sağlar.

Bir canlıda hücreler devamlı yenilenir, hücreler devamlı ölür, yerine yenileri gelir. Üreme hücreleri, oluşurken DNA kopyalanır. DNA'lar kopyalanırken hata olması demek, DNA'larda oluşan hataların birikmesi demek. Böylece, hücreler yavaş yavaş işlevlerini kaybeder, yani yaşlanır. Yaşlanmanın sonu da ölüm. İnsanlar (ve diğer canlılar) bu yüzden ölümlü.

Kısaca, DNA'nın kopyalanması sırasında hata olmasa idi, Evrim olmazdı, Dünyada insan olmazdı, yaşlılıktan ölüm olmazdı.

İnsanın "mükemmel" gözü

Darwin, yaşadığı devrin sınırlı bilgileri ışığında, insan gözünün kusursuz yapısının Evrim sonucu oluşmasının zor olduğunu söylemişti. Gözün anatomisi, ışık almaçları, çeşitli türlerdeki gözlerin yapısı hakkında bilgileri sınırlıydı. Genetik'ten ise tamamen habersizdi. Optik alanında da uzman olmadığı için de bazı çok basit olayları anlayamadı. O zamandan beri bilim çok ilerledi, eksik olan bilgiler tamamlandı ...  Bunu aşağıda gözün indirgenemez karmaşıklığı komedisi konusunda göreceğiz.

Önce insan gözünün "kusursuzluğundan" başlayalım.

Kör noktanızı "görün"

Aşağıdaki siyah noktaya, sol gözünüzle bakın (sağ gözünüzü elinizle kapayarak). Kafanızı ileri-geri hareket ettirince, yaklaşık 30 cm uzaklıkta, kırmızı yuvarlak kaybolacak. Bunu yaparkan başınızı düz tutmaya dikkat edin.

GÖZÜN EVRİMİ Koernoktanieziegoerueneh5

Koskoca bir bölge kör, değil mi !!

İnsan gözünün ışığa duyarlı hücreleri, ışığa doğru değil, ışıktan ters yöne, gözün arkasına doğru bakar. Optik sinirler retinanın ışığa dönük tarafından, ışığı keserek geçer, birleşir, retinayı, gözü delip çıkar ve beyne gider. Bu sinirlerin çıkış noktası kördür.

Retina gözün arkasına öylesine gevşek bir biçimde bağlıdır ki (unutmayın ki sinirler, ışığa bakan ön tarafta; retinayı göze bağlayan bir şey yok!!!), insanın başına gelen şiddetli bir darbeyle retina yerinden ayrılabilir.

GÖZÜN EVRİMİ Insangoezuedl1

Gözlerimizde, sinirlerin ve damarların retinanın önünde olması, ışığın yolunu kesiyor ve gözün çözünürlüğünü azaltıyor. Düşünün ki, gözümüzün yapısı mantıklı olsa idi, bugün 10m'den gördüğümüz bir şeyi 40-50 m'den görebilecektik.
İstemez miydiniz?

Bu insan gözü yapısı «tasarlanmış» olsa idi biz buna «akıllı tasarım» değil ancak «dandik tasarım» diyebilirdik. Ben bir işveren olsam, ve emrimdeki bir mühendis bana böyle bir görüntü alıcısı tasarımı getirse, kendisini kapının önünde bulur.

Biz şimdi, mantıksızlıklarla dolu olan insan gözünü bir kenara bırakalım, ve yapı olarak mükemmele yakın olan ahtapot gözüne gelelim.

GÖZÜN EVRİMİ 5ahtapotih6

Ahtapot gözünün yapısında, insan gözünün yapısındaki "aptallıklar" yok. Sinirler gözün arkasından çıkıyor (retinanın önünden geçip ışığı kesmiyor), retina da gözün arkasına – sinirlerden ötürü – sıkı sıkıya yapışık. Kör nokta yok.

Akıllı tasarımcıların deyimiyle "mükemmel tasarlanmış" göz yapısının, ahtapot gözüyle karşılaştırıldığında ne kadar "dandik bir tasarım" olduğunu görüyoruz.

Tanrı inancı olanlara önemli bir soru:

Ahtapot gibi bir hayvanın gözünde, insan gözünde olan mantıksızlıklar neden yok? Bu terslikler gözlerin tasarım olmadığını göstermez mi?

Bu terslikler neden olmuş? Cevabı gayet basit:
Evrim ufak adımlarla ilerler. Gelişmeler 100 milyonlarca yılda olur. En önemlisi, bu gelişmelerin sonunda nereye varacağını bilen bilinçli bir tasarımcı yoktur.

Evrim ufak adımlarla ilerlediği için de, 500 Milyon yıllık gelişmeden sonra geri dönüş olamaz, çünkü mütasyonlar rastlantısaldır ve organizma hangi mütasyonun olduğunu aklında tutmaz. Geri giden yolu bilemez. Organizma, imkanlar elverdiğince, ufak adımlarla gidebildiği kadar iyiye gitmek zorunda. Çıkmaz bir yolda olsa da.

500 Milyon yıl kadar önce göz evrimleşirken, yumuşakçalarda, böceklerde, omurgalılarda başka başka yollar izlemiş. Omurgalılarda ters bir yola girmiş, sinirler arkadan değil, önden gelmiş retinaya. O zamanın basit, bulanık gösteren gözleri için bu sorun değildi tabii. Gözler daha iyiye doğru geliştiğinde ise bu yolun en iyi yol olmadığı ortaya çıktı. Doğada "çıkmaz yol" diye işaretler yok, ne yapalım. Yolun sonuna geliniyor şimdi. Olabildiğince iyiye doğru evrilen gözümüzde retina çarpmalarda ayrılıyor, sinirleri beslemek için önde oluşan damarlar yaşlılıkta körlüklere neden oluyor, vbvbvb.

Belki omurgalıların ilkel atalarından birinin gözlerinin nasıl olduğunu merak edersiniz. Haydi, şöyle pek fazla düşünmeden omurgalıların ilk ortak atalarından olan yassı kurtçukların (planaria veya platyhelminthes veya flatworm) gözlerine bakalım.

GÖZÜN EVRİMİ Planar1na8
GÖZÜN EVRİMİ 5516
http://dtc.pima.edu/blc/182/lesson12/12step3/12step3page1.htm

Ne görüyoruz? Bu bir rastlantı olabilir mi? Omugalıların ortak atasında, gözlerde sinirler ters yönden geliyor. Yuvarlak, merceksiz bir çukur, sinirler çukurun önünden içeri giriyor (ışığı keserek).
Bu hata, insan gözünün yapısındaki hatanın aynısı. Hatalı omurgalı gözlerine giden yolun başı.

Evrim sırasında girilen yanlış yollarda geriye dönüş yok. Yanlış bir yolda ancak olabildiğince iyiye doğru gidiliyor.

Ne dersiniz, bir tasarımcı bilinçsiz olabilir mi? İleriyi görmeden tasarım yapabilir mi?

Bu yazının sonunda "mükemmel göz yarışması"nda şampiyonun kim olduğu görülecek. Tabii ki bir omurgalı değil.
.


En son GezginK tarafından 26/3/2014, 08:10 tarihinde değiştirildi, toplamda 7 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 25/1/2014, 09:00

Gözün indirgenemez karmaşıklığı komedisi


İlk yapılan foroğraf makinaları, önünde delik olan kapalı bir kutu şeklinde idi (kamara=oda). Kamera sözü buradan gelir. Deliğe de «iğne deliği» (pin hole) denir.

Bu ilkel fotoğraf makinalarında öndeki delik ne kadar büyükse görüntü o kadar bulanık, ama giren ışık o kadar da fazla olur. Burada dikkatinizi çekmek istediğim olay, bu yapının basitliği: arkasında ışığa hassas bir kağıt ve önünde ufak bir delik olan boş bir kutu. O kadar.

GÖZÜN EVRİMİ Kamarakz0

Böyle bir fotoğraf makinasıyla çekilen resim:

GÖZÜN EVRİMİ Pinholecameraimageko0
http://unblinkingeye.com/Articles/PinCam/pincam.html

Bu arada kısa bir bilgi: Bu optik olayı önce Basra doğumlu Ibn al-Haitham (965-1040), 1000 yıllarında betimlemiş. İranlı, şii müslümanlardan, matematikçi, fizikçi, optikçi, astronom.
İslama rağmen bilim yapılmış zamanında, ama çöpe atılmış. Batı dünyası tabii sonradan sahip çıkmış buna.

Neyse, önemli olan Darwin'in bu optik olaylardan haberi olmadığı için, görüntü almaçlarının çok basit olabileceklerini atlamış olması.

Şimdi en basitinden başlayarak gözün nasıl gelişebileceğine ve doğadaki örneklere bakalım.

Işığın yönünü belirleyebilen ışık almaçları

İlk gözler, ışığa hassas bölgeler. Burada göz yerine ışık almaçları sözünü kullanmak daha doğru. Bu bölgeler çukurlaşarak, yukarıdaki kamara'ya benzeyen "gözler" oluşmuş. Bu gözlerin ilkel olanları görmeye değil, ışığın yönünü bulmaya yarıyan, ışığa hassas çukurlar.

Işığın yönünü bilen bir deniz hayvanı ne tarafta yosun yani yiyecek olduğunu bulabilir; yosunlar her bitki gibi güneş ışığı ile beslenir çünkü. Bu tip çukur bir ışık almacı olan bir deniz kabuklusu böylece çok büyük bir avantaj elde eder.

GÖZÜN EVRİMİ 1dizkapagiemidyesikamarrw4

Bu yapının biraz daha gelişmiş olanı:

GÖZÜN EVRİMİ 2beyrichinyariekkabuklusy4

Biraz daha ileri aşamada ise görme başlıyor. Odacıklı Nautiluste «iğne delikli kameranın» tıpatıp bir benzeri var. Bu göz çok basit olsa bile basit şekilleri ayırdedebilecek kadar gelişmiş.

GÖZÜN EVRİMİ 258b6dd
GÖZÜN EVRİMİ 3odacieklienautilusnautkq2

Bu evrim tabii ki bilinçli bir şekilde değil, çukurlaşan ışık almacı olan canlıların avantaj yakalayıp daha iyi çoğalmasıyla, yani doğal seçilimle olur.
En basit, ışığa duyarlı bir çukur bile göz işlevini görüyor. Bu yavaş yavaş, ufak adımlarla evrimleşip basit bir görüntü almacına dönüşebilmiş. Bu gelişme sürecinde hiç bir ekleme, karmaşıklığın artması söz konusu değil. Sadece çukur biraz daha genişliyor, öndeki delik ufalıyor. Oluşan yapı, çarpıcı olarak, insanların deneye deneye buldukları en ilkel fotoğraf makinasının tıpatıp eşi.

Yumuşakçalarda gözün evriminin özeti:

GÖZÜN EVRİMİ 79543-004-C3F00EE8
http://www.britannica.com/EBchecked/media/74661/Steps-in-the-evolution-of-the-eye-as-reflected-in?topicId=197367


En karmaşık göz, hatta bizimkinden de "mükemmel" olanı, ahtapotun gözü. Ahtapot ve yakın türler, yumuşakçalar arasında en akıllıları; renk değiştirerek çevreye uyuyorlar, aynı şekilde birbirleriyle haberleşiyorlar ... gözleri çok önemli onlar için.

Sonuç: göz, "indirgenemez karmaşıklıkta" değildir. Çok basit, merceksiz, korneasız, iris'siz, gözkapaksız, netlik ayarı olmayan, dışarıya açık ... yapılar göz işlevini görebilirler.

Gözün "indirgenemez karmaşıklığı" uydurmadır.



En son gezgink tarafından 27/1/2014, 15:05 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 25/1/2014, 09:51

Mercekli gözler

En karmaşık ve en iyi görüntü veren gözler, görüntüyü mercekle odaklayan gözler. Gelişmiş canlılrda gözlerde bulunan kristalin mercek nereden geldi? Bir "rastlantı" bunu oluşturabilir mi? Bunlar herkesin sorabileceği sorular.

Genelde sinir hücreleri, sadece elektriği iletmekle kalmıyor, çeşitli işlevler için duyu organları da oluşturuyor: görme, işitme, denge... Çok ilkel yaratıklarda bile denge organları, yerçekiminin yönünü belirleyen organlar var. Bu organlar da doğrudan sinir hücrelerine bağlı olarak gelişiyor.

Hayvanlar aleminde tulumlular diye adlandırılan ilkel, çok basit canlılar var. Bazıları deniz anasına benzer, suda yüzer, bazıları denizin dibine yapışık yaşar. Bunlar aynı zamanda çok az gen'e sahip canlılar. Yüzen bir sindirim sisteminden başka bir şey değiller diyebiliriz. Araştırmacılar, bu canlıların basitliklerinden ötürü üzerlerinde çok çalıştı. Bu basitliklerine rağmen sinir sistemleri, çok ilkel gözleri de var.

Tulumluların bir kaç çeşidi var. Deniz dibinde tutunan (larva yüzüyor sonra bir yere yerleşiyor), ve yüzen tulumlular. Yüzen tulumlularda göz, daha doğrusu ışık almaçları var. Deniz dibinde tutunanlarda ise sadece yüzen larva durumundayken var. Bu gözler, anlaşıldığı kadarıyla yüzücü tulumluların gece ve gündüz arasındaki farkı anlayıp kendilerini yiyecekleri olan planktonlara göre ayarlamalarına yarıyor. Planktonlar, gece ve gündüz farklı derinliklerde gezer, bu tulumlular da onları takip eder. (Bilinçli olduklarından değil. Derinliklerini planktonlarla aynı şekilde ayarlamayanlar açlıktan ölüyorlar, geriye planktonlarla aynı derinlikte olanlar kalıyor, bu davranış şekli ilerki kuşaklara geçiyor.)

GÖZÜN EVRİMİ Tulumluzo1
GÖZÜN EVRİMİ Medusesalpsal7
Uzmanlar tulumlu'ların sinir sistemlerinde bir protein keşfetti. Bu protein yerçekimini algılamaya yarayan organın bir bölümünü oluşturuyor.

Bu protein gözdeki merceği oluşturan proteinin (kristalin) bir türü. Tulumlular ise göze sahip olan en ilkel organizmalardan.

Aşağıdaki resimler tulumlu larvalarında denge (yerçekimi yönünü tayin) organlarını gösteriyor (ok). Sinir hücrelerinden oluşan yuvarlak torbalarda saydam bir proteinden (kristalin) oluşan yuvarlak bir top:

GÖZÜN EVRİMİ Statolith1tunicatemb8
GÖZÜN EVRİMİ Statolith2tunicatesz6

Tulumluların akrabası deniz anası larvasında denge organı
GÖZÜN EVRİMİ Statolith1jellyfishfe0

Tulumlularda, sinir hücrelerinden bir kısmı kristalin üretip denge organı oluşturuyor. Bu organ yuvarlak bir torba içinde bir saydam küre. Sinir hücrelerinden diğer bir kısmı çukurlaşarak görüntü almacı (göz) oluşturuyor.

Bir organizmada, görüntü almaçlarında bazı hücreler bir mütasyonla kristalin hücrelerine dönüşebilir. Zaten genlerde var. Hatırlatalım: bir canlıda bütün hücrelerde aynı genler var. Sadece değişik hücrelerde değişik genler aktif.

2005 te yazılmış bir bilimsel makalede yazanlara göre: "omurgalılarda göz merceğinin oluşumunu kontrol eden genetik elemanlar, tulumlularda (sea squirt) kristalin'in (denge organındaki top) oluşmasını da kontrol ediyor."
"The researchers also found that, remarkably, expression of the sea squirt crystallin gene is controlled by genetic elements that also respond to the factors that control lens development in vertebrates"


http://www.sciencedaily.com/releases/2005/09/050926074038.htm

Bu tulumlular, yaşamın evrim ağacında, omurgalılar, yumuşakçalar ve böceklerin ortak atalarından. Ortak ata demeyelim de, ortak atalarının torunlarından diyelim; ortak atalarından sonra bizim kadar evrim geçirmiş olsalar da, aynı ortamda yaşamaya devam ettiklerinden pek değişmemişler.

evrim ağacı: resim çok büyük, indirip bakın
http://www.dhushara.com/book/unraveltree/lifets.jpg

Bir mütasyon sonucunda (rastlantı), kristallin'in oluşumunu kontrol eden genler aktif olarak, yuvarlak, saydam bir merceği olan, torba şeklinde kapalı bir gözü oluşturabilir.

Bu rastlantı, organizmaya bir üstünlük sağladığı için de organizma daha iyi çoğalır, mütasyon kalıcı olur.

Başka önemli nokta, gözümüzdeki mercek, tesadüfle saydam olan bir mercek değil. Baştan beri saydam. Çok uzak atalarımız olan tulumlulardaki saydamlığını korumuş.Yani denizanaları ve tulumlular saydam olmasalardı belki bizim böyle mercekli bir gözümüz olamazdı. Delikli bir çukurla idare ederdik o zaman.

Yaratılışçıların anlaması için açıklama: bilinçli olduğundan saydamlığını korumuş değil. Göz kristalinleri saydamlığını kaybedenler kör olup çoğalma şanslarını yitirdikleri için.


Bunlar şimdilik varsayım (hipotez). Ama o kadar basitleştiriyor ki işleri, ve o kadar da akla yakın ki, yakında doğrulanırsa hiç şaşırmam. Mercekli gözü olan en ilkel hayvanlardan Murexte örneğin, mercek aynı denge organındaki gibi ortada, bir şeye bağlı değil. Göz sinirleri olmasa, yapı olarak bir denge organından farkı yok.

GÖZÜN EVRİMİ 4murekspm2
.


En son gezgink tarafından 27/1/2014, 15:23 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 25/1/2014, 10:13

Gözlerimizdeki kıllılar

Bir şey araştırılırken en önemli nokta "sorunun doğru sorulması". Soru doğru sorulursa, iş çok kolay. Bu demek ki, soru sormadan önce de insan düşünmeli.

Soru: Gözün oluşmasının başlangıcı ne olabilir. Tekhücrelilerden karmaşık canlılara, ahtapota, atmacaya giden yolda, göz nasıl, hangi aşamada oluşmaya başlamış olabilir?

Tüm canlılar için ışığın çok büyük önemi var. Okyanus dibindeki sıcak su kaynaklarını ve bazı mağaralarda kimyasal enerjiyi kullanarak yaşayan canlıları saymazsak, enerji güneş ışığından geliyor. İlkel dünyada, ışık olan yerlerde tek ve çok hücreli yosunları bulmak ve "otlanmak" için tek ve çok hücreli hayvanların da ışığa doğru gitmeleri lazım.

İlkel hayvanlarda sinir sistemi yok, veya çok önemsiz. Bu demek ki sinir sistemi oluşmadan da ışık almaçlarının oluşabilir ve kullanılır.

Bu düşüncede önemli olan 2 öğe var: ışığa duyarlılık ve hareket.
Başka bir deyişle, ilkel organizmalarda, "ışığa duyarlılık" ve  "hareket" mekanizmalarının yakın ilişkilerinin olması gerekiyor.

soru:
İlk ışık almaçlarının işlevi ne idi?
cevap:
Işığa doğru gitmek, veya ışıktan kaçmak.

İlkel canlılar için bu çok önemli. Enerjisini güneşten aldığı ışıkla üreten, klorofil taşıyan canlılar için, ışığa gitmek beslenmek demek. Otçullar için ışığa doğru gitmek, yiyeceğin bol olduğu yere gitmek demek. Korumasız bir larva için de ışıktan kaçmak, kuytu bir yerde saklanabilmek demek. Yönünü ışık almaçları ile belirleyen bir canlı, ötekilere göre çok büyük bir avantaj yakalıyor.

Işık almaçlarının ilk işlevi: ışığın yönüne göre hareket.

soru:
Işığa göre hareket etmek için ne gerekiyor?
cevap:
Hareketi sağlayan öğelerin ışığa duyarlı bir öğe tarafından kontrol edilmesi.

Hareket tek hücrelilerde kamçı veya kıllar tarafından sağlanıyor.

Tek hücreliden bir örnek: Euglena

GÖZÜN EVRİMİ 33dc5270
http://www.tnmanning.com/id151.htm

Burada ışık almacının yapısı çok basit: ışığı geçirmeyen (bize renkli görünen) bir boyalı nokta.
Hemen arkasında ışığa duyarlı bir bölge.
Bu yapının işlevi, ışığın yönünü belirlemek. Boyalı noktanın gölgesi ışığa duyarlı bölgeye düşünce ışığın yönü belli oluyor.
Ve bu iki öğe, hemen kılın dibinde. yani kılın hareketini kontrol eden yerde.
Kısaca, ışığın yönü doğrudan doğruya kılın çalışmasına etki ediyor.
Bu, ışığın yönüne göre hareketi sağlayan çok basit bir düzenek; ne sinir sistemi, ne beyin gerektiriyor; çok basit bir kontrol mekanizması örneği.


İlkel çok hücrelilere geçelim.

Burada da aynı şey.İlkel çok hücrelilerden denizanalarının larvaları arasında sinir sistemi olamayan ve yüzme yönü ışığa duyarlı kıllı hücreler tarafından kontrol edilenler var. Burada kıllar, hareketi sağlama değil, dümen işlevini üstlenmiş.

GÖZÜN EVRİMİ 2ajqeci
http://jhered.oxfordjournals.org/cgi/content/full/96/3/171

Bütün ışık almaçlarında ortak bir özellik var. Işığa duyarlı molekül olan Rhodopsin, hücre zarında. Işığa duyarlılığın artması, bu molekül sayısının çoğalması ile oluyor. Bu da hücre zarının büyümesi ile, yani, hücre yüzeyinin artması ile oluyor. Bütün ışığa duyarlı hücreler bu evrimden geçmiş. Hücre zarı kıvrım kıvrım olmuş, yani Rhodopsinin bulunduğu hücre yüzeyi artmış.

Aşağıda bu hücre tiplerinden örnekler. Kıl kalıntılarına dikkatinizi çekerim.

GÖZÜN EVRİMİ I-3c9c600dae77d1c4b07465de2c5c1737-receptor_div_lg
http://scienceblogs.com/pharyngula/2006/09/14/rhabdomeric-and-ciliary-eyes/


Omurgalı gözlerindeki ışığa duyarlı hücreler.

Omurgalı (ve tabii insan) gözlerinde de ışığa duyarlı hücreler (çomakçık ve koniler) kirpiksi hücre tipinde. Aşağıdaki resim bir omurgalı gözündeki ışığa duyarlı çomakçık hücresinin kesiti. Işığa duyarlı bölgenin hemen dibinde, tek hücrelilerde suyu itip hareketi sağlayan kılın eksiksiz bir kalıntısı var (cillium) ...

GÖZÜN EVRİMİ Rod
https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Rod.jpg

Senin, benim, onun....gözlerimizdeki ışığa duyarlı hücrelerde, ilkel atalarımızın ışığa doğru gitmelerini sağlayan kılların kalıntıları var. Neye yaradıkları belli olmayan, belki şimdi bir başka işlev edinmiş olan kıl kalıntıları.

Ne dersiniz, Evrim kuramına saçmalık denebilir mi?

ek bilgi için:

http://scienceblogs.com/pharyngula/2006/09/14/rhabdomeric-and-ciliary-eyes/
http://webvision.med.utah.edu/book/part-xiv-evolution-of-phototransduction-vertebrate-photoreceptors-and-retina-by-trevor-lamb/
http://users.rcn.com/jkimball.ma.ultranet/BiologyPages/V/Vision.html
.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 27/1/2014, 15:47

Fetuslarda ışık almaçlarının gelişmesi.

neeeeeeee !!!!

Gene kıllılar !!!!


Evet, bu işin sonuna kadar gidelim.

Canlılarda yumurtadan yavruya kadar gelişim, evrim sürecini yakından takip eder. Örneğin insan fetusunde, balık fetusundaki solungaçlara dönüşen yapılar var. Bunlar artık gereksiz olan solungaçları oluşturmaz ama fetuste bulunurlar (işlevlerinin bir bölümünü üstlenen paratiroid bezlerini oluştururlar, bu da evrimin başka bir kanıtı ... bu başka bir konuda incelenecek.) Hücreler, organlar, tepeden inme olmadıkları için fetusteki gelişme sırasında evrim sürecinde takip ettikleri yolu takip ederler. Başka yol "bilmezler".

Bu saptamadan yola çıkarak bir bakalım. Acaba memelilerin ve diğer canlıların fetüslerinin işiğa duyarlı göz hücreleri, oluşumlarının ilk safhalarında kıllılara mı benziyorlar? Sizce?

Örneğin 66 günlük bir maymun fetusundaki ışık almacı ne durumda?

GÖZÜN EVRİMİ Fetusmaymungozuomakikhg5
http://www.iovs.org/cgi/reprint/36/13/2634.pdf

Ne görüyoruz?

Işığa hassas bölgesi henüz oluşmamış bir kıllı !!!!


Başka bir memeliye, fareye de bakalım isterseniz.

GÖZÜN EVRİMİ Fetusfaregozuomakikku3
http://www.iovs.org/cgi/reprint/29/4/534.pdf

gene ne çıktı ? kıllı.
.


En son gezgink tarafından 27/1/2014, 15:55 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 27/1/2014, 15:54

Kıllılar her yerde.

Burnumuzda, kulaklarımızda ....


Bu kıllılar konusuna devam edelim. Hoşuma gitti.

Genelleyerek düşünürsek, ışığa duyarlılık, ilkel dünyadaki tek hücrelilerin ve ilkel canlıların yaşam şansını arttıran bir özellikten başka bir şey değil. Herhangi bir şeye duyarlılık da, aynı şekilde evrim sürecinde bu ilkel canlıların yaşam şansını arttırır.

Bu duyarlılıklar arasında belki en önemlisi kimyasal maddedelere olan duyarlılıktır. Çürümüş organik maddelere doğru giden, zararlı, öldürücü maddelerden kaçan ilkel canlıların yaşama şanslarını artar.

Işık almaçlarında olduğu gibi, bu kimyasal almaçlar, sinir sistemi olmayan kıllı canlılarda kılların dibinde olmak zorundadır. Kılların dibinden, kılın hareketlerine yön vermek zorundadır.
Google'da "chemotaxis" diye arayın, yüzbinlerce çıkar.
http://en.wikipedia.org/wiki/Chemotaxis

Bu kimyasal maddelere olan duyarlılık, çok hücreli hayvanlarda, mesela bizde, koku duyusunu oluşturur. Burnumuzla, havadaki molekülleri inceleriz Benimle iddiaya giren var mı? Burnumuzdaki koku almaçlarında da kıllıları bulacağız.

Buyrun:


GÖZÜN EVRİMİ Olf2
http://www.leffingwell.com/olfaction.htm

Burundan kulağa geçelim. Canlının içinde bulunduğu suyun titreşimleri başka bir önemli uyarı onun için. Ya bir av yaklaşıyordur, ya da bir avcı. Her iki şekilde de titreşimlere duyarlı olması ona büyük bir avantaj sağlar.

GÖZÜN EVRİMİ Gray931
http://en.wikipedia.org/wiki/Stereocilia_%28inner_ear%29

Çok ilginç olarak, kulakta bulunan kirpikli hücreler ile gözde bulunan ışık almaçları (kirpikli hücrelerden geldiklerini gördük) zebrabalığı (zebrafish) denilen balıklarda aynı genlerle kontrol ediliyor. İnsanda da, bu genlerdeki bir mütasyon insanlarda işitme,denge ve görme bozukluklarına yol açıyor. Kulaktaki almaçlarda (kirpikli hücrelerde) yapısal bozukluklara yol açan bir mütasyon bu. Gözlerdeki ışık almaçlarına nasıl etki ettiği henüz (2005) tam kesinleşmemiş.


Evrim sürecini gözardı etmeden düşününce, dünyayı, canlıları daha iyi anlıyoruz.

Bu "bir tasarımcı ol dedi oldu" diye düşünmeyi reddederek dünyaya bakmaktan çok daha tatmin edici değil mi? Gerçekten anlıyoruz.

.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 27/1/2014, 16:39

hacı'nın (ateistforum) bir çalışması:

Darwin türlerin kökenini doğal seçimle açıklamaya çalışmıştı... Darwin zamanında kalıtımın nasıl başarıldığı bilinmiyordu. Genler bilinmiyordu. Yaşamın temelinin moleküler olduğu hakkında en ufak bir bilgi yoktu. Darwin’e göre bir hayvan türü, başka bir hayvan türünden çıkıyordu. Doğal seçilim dışında bunun temel mekanizması meçhuldü. Bugün bu konuda çok şeyler biliyoruz. Buna yalnız hayvanların nasıl türleştiği değil, yeni vücut planlarının nasıl ortaya çıktığı da dahil. Evrim kuramının battığına inananlar utansın...

Dünyada milyonlarca bitki ve hayvan türü var. Onların tümünün tek bir atadan çıkmış olabileceğine inanmak zor olabilir. Ama deliller açıkca bütün canlı varlıkların bundan 4 milyar yıl kadar önce yaşayan tek bir canlı türünden çıktığını göstermektedir. Bu delillerin en önemlisi genetik şifrenin bütün canlılarda aynı olmasıdır., İkinci önemli delil ise mevcut bütün proteinlerin ışığı sola kırmasıdır. Enzimler yalnız ışığı sola kıran proteinleri katalize ederler. Işığı sağa kıran proteinler de vardırlar ama onlar canlıların yapısına katılmazlar. Çünkü enzimler, ışığı sağa kıran proteinler üzerinde etkili değillerdir.

Canlılar arasında buna benzer daha birçok ortak paydalar ve benzerlikler vardır. Bu benzerlikler genomu da tutmaktadır. Bazı genler arasında şaşırtıcı benzerliklerin olduğu gözlemlenmiştir. Dört milyar yıl içinde onlar fazla değişikliğe uğramadan korunmuşlardır. İnsandan sineğe, yumuşakcalardan kuşlara kadar her hayvan türünde aynı genlerin bulunması evrimin bir gerçek olduğunun en kesin kanıtıdır.

Bu sayfalarda önce gözün evrimine kısaca değinmek istiyorum. Bunun için ilk canlıya gitmeye gerek yoktur. Doğa gözü Cambrian patlaması denen çağdan birkaç yüz milyon yıl önce keşfetmiştir. Yani canlılar aşağı yukarı 700 milyon yıldan beri görmektedirler.

Her doğal etkinlik gibi görme de bazı genlerin varlığına gereksinim gösterir. Hayvanlarda mevcut gözlerin anatomik yapısını yakından inceleyince bu genlerin birbirlerinden çok farklı olması gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Bunun aksini düşünmek çılgınlıktır. Sineklerdeki kompound gözle, insanlardaki sofistike gözün aynı genler tarafından dizayn edildiğini ileri sürmek çılgınlıktan da öte, insan sağ duyusu ve mantığı ile bağdaşmamaktadır diye düşünebilirsiniz. Ve öyle düşünmede elbette haklısınız. Gerçekten bu genler farklıdırlar..

Sinek gözü kaynağını ommatidium denen göz birimlerinin hayali bir disk etrafında dizilmesinden ortaya çıkar. Böyle bir mekanizma ile görüntüleri izleyen yüzlerce küçük ve ilkel kompound göz ortaya çıkmıştır. Sefalopodlarda göz varlığını müşterek bir kaynağa borçludur. Retinanın ve lensin gelişip, birleşmesi ile ortaya çıkar. İnsanda göz diensefalon denen beyin yöresinin ileri (öne) doğru gelişerek önde yer alan ektoderm (deri) ile temasa gelmesi sonucu ortaya çıkar.

Bu gözlemler ışığında yakın zamanlara kadar gözün farklı ve bağımsız bir kökeni olması gerektiği üzerinde fikir birliği vardı.

İnsanda doğuştan kazanılan ilginç bir sendrom vardır. Bu hastalıkta bebekler gözsüz, yüz ve başı tutan anomalilerle birlikte doğmaktadır. Bu hastalar üzerinde yapılan genetik moleküler incelemeler, PAX6 geninin mutasyona uğramış olduğunu göstermiştir. Bu mutasyon her iki alleli birden tutuyorsa, yukardaki sendrom ortaya çıkmaktadır. Hastalığın yalnız bir alleli tutan heterozigot şeklinde ise iris (güzün rengini veren ve daralıp, genişleyen doku) gelişememektedir.
Bu sendromun fareleri ve böcekleri tutan şekli de vardır. PAX6 genindeki mutasyonun homozigot olanında farelerin yavruları gözsüz ve burunsuz doğmakta ve doğumdan sonra yaşamamaktadırlar.

Aynı sendrom böceklerde, örneğin meyva sineğinde, küçük göze veya gözsüzlüğe neden olmaktadır.

Vertebralılarda ve insektlerde bu göz anomalilerinden sorumlu genin müşterek olduğu saptanmıştır.

Bu gen PAX6 olarak bilinir. Meyva sineklerinde PAX6 geninin şifrelediği protein, insan PAX6 geninin şifrelediği proteine yüzde 94 benzemektedir. Böceklerde ve vertebralılarda gözün gelişmesinden bu gen sorumludur.

Bu nasıl olabilir? İnsan ve sinek gözü arasında mevcut anatomik farklılıkları aynı genle açıklamak mümkün müdür?

Sineklerde yapılan yoğun araştırmaların sonunda PAX6 geninin gözün yapımını sağlayan gen olmadığı, sadece o genlere bağlanarak onların etkinliklerini sağladığı anlaşılmıştır. PAX6 gen ürünü için transkripsiyon faktörü terimi kullanılır.

Bütün hayvanlar alemi aynı transkripsiyon faktörünü kullanarak gözlerin yapımını denetlemektedir. Her ne kadar direkt olarak gözlerin yapımını sağlayan genler farklı ise de, hayvanlar aleminde onları yalnız tek bir transkripsiyon faktörü denetlemektedir. Bu faktör olmadan göz genleri spesifik göz dokusunun ortaya çıkmasını sağlayamamaktadırlar. Bu transkrisiyon faktörü o genlere bağlanarak onların hayvan türü için gerekli spesifik nitelikleri içeren gözü yapmasını sağlamaktadır.

Gözün gelişmesini sağlayan temel gen ürünleri 800 milyon yıl hemen hiç değişmeden varlıklarını sürdürmüşlerdir. Her ne kadar gözün hayvanlar için gerekli spesifik anatomik yapısını sağlayan genler ayrı iseler de, onlar yalnız tek bir faktörle koşullandırılmakta ve göreve davet edilmektedirler. Bütün hayvanlar aynı transkripsiyon faktörüne yanıt vermektedirler. Onlar olmadan hiç bir hayvanda göz gelişememektedir. Görüldüğü üzere tek başına hayvan için spesifik göz genlerinin bulunması yetmemektedir. O genler ortak olarak paylaşılan bir faktör olmadan görev yapamamaktadırlar..

Görme fonksiyonu açısından sinekler ve insanlar ve bütün hayvanlar yakın akrabadırlar..

Doğa gözü bir kere keşfetmiştir.

Çeşitli hayvanlarda mevcut farklı anatomik dizaynlar aynı temanın varyasyonlarından ibarettirler.

Her ne kadar bu anatomik dizaynlar farklı genlerin ürünü iseler de, o genlerin de müşterek bir atadan farklılaşmış olduklarını tahmin etmek mantıksız değildir. Çeşitli hayvan türlerinde farklı anatomik strüktürlere sahip ama, aynı görevi gören organları oluşturan genlerin farklı olması doğaldır. Genler bunu mutasyona uğramakla veya diğer çeşitli yöntemlerle değişerek, başarmışlardır.

Bütün bu farklı gözleri oluşturan genlerin sinekte ve insanda ve ikisinin arasındaki bütün hayvanlarda, aynı regülatör gene bağımlı olması, doğanın ilginç ve akılsız tasarımlarından biridir.

HACI
.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 27/1/2014, 16:44

Üçüncü gözkapağı

Kuşlarda, sürüngenlerde, ve hatta bazı memelilerde olan 3. gözkapağı insanda tamamen körelmiş bir organ.


GÖZÜN EVRİMİ 3uncugozkapagioeilvertma2

Bilinçli bir tasarımcı olsaydı, böyle işe yaramayan bir organı insana ekler miydi?

Bakın, akrabalarımızda işe yarıyor:


GÖZÜN EVRİMİ 10p4vtk
GÖZÜN EVRİMİ 16789ao
GÖZÜN EVRİMİ 14crygm
.


En son GezginK tarafından 10/2/2014, 07:36 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 29/1/2014, 07:58

"Mükemmel göz" yarışmasının sonucu.

Kazanan: kabuklulardan mantis-shrimp, veya crevette-mente, veya peygamberdevesi-karidesi (kelime kelime çevirisi bu).

GÖZÜN EVRİMİ Mantis_shrimp_body_armor-7
http://www.gizmag.com/mantis-shrimp-body-armor/22873/

kısa filim:
https://www.youtube.com/watch?v=s94qOQkH2ow

40 cm'ye varabilen bu «karides» in gözleri dünyanın harikalarından.

Davranışlarını da okuyunca, kendisi de dünya harikalarından.

Gözleri: bileşik gözlerden, her gözde 10,000 gözcük var.

Kızıl ötesi ve mor ötesi ışıkları da görüyor. Bazı türlerde çeşitli renkleri ayırdedebilen 12 değişik almaç (bizde 4) ve bizde olmayan 4 çeşit polarize ışığı gören almaçlar da var (etti 16), İki göz de ayrı ayrı çalışabiliyor, ekseninin etrafında dönebiliyor, ve her göz birbirinden bağımsız olarak 3. boyutu algılayabiliyor (bizde 2 gözün beraber çalışması gerekli). Dünyanın bilinen en karmaşık renkli görme organları.

Karidesimizin gördüğü ışık dalgaboyları, ve bizim gördüklerimiz.
GÖZÜN EVRİMİ Human-vs-mantis
http://arthropoda.wordpress.com/category/arthropods/crustaceans/stomatopods-mantis-shrimp/

Bunların avları ufak, çoğunlukla saydam, hızlı yüzen canlılar. Bu gözler bu ortamda yaşayan bir avcı için gerekli olduğundan bu kadar gelişmiş.

Müthiş bir avcı. Kıskaçlarının saniyede 23m (evet metre) lik bir hızı var (ses hızının 15te biri). 2 cm'lik bir vuruşu saniyenin binde birinde yapabiliyor demek bu. Öyle ki hızdan suyun içinde kavitasyon (hava kabarcıkları) oluşuyor. Avlarının hiç bir şansı yok. Bir tanesi 1998de bir akvaryumun 8mm lik camını kırmış. Tek başına ayrı bir akvaryuma alıp adını Tyson koymuşlar.

Dalgıçların bunlara koyduğu bir isim de ne olduklarını belli ediyor: "başparmak doğrayıcı"!!!!!

Kendi aralarındaki ilişki de okumaya değer:

Komşularını tanıyorlar, eşlerine kur yaparken fosfor gibi parlıyorlar, bazı türler 20 yıl aynı eşle, aynı delikte yaşıyor, yumurtlarıyla ortaklaşa ilgileniyorlar... Öyle 4 eş, cariye mariye almak yok. Tek eşli.

Müthiş, müthiş.

GÖZÜN EVRİMİ Mantisshrimppy0

http://www.bio.miami.edu/tom/courses/bil360/bil360goods/12_vision2.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Mantis_shrimp]http://en.wikipedia.org/wiki/Mantis_shrimp
http://www.nwf.org/News-and-Magazines/National-Wildlife/Animals/Archives/2005/Who-You-Callin-Shrimp.aspx
.


En son GezginK tarafından 10/2/2014, 07:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 29/1/2014, 14:29



En son GezginK tarafından 10/2/2014, 07:21 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 30/1/2014, 01:27

İki değil, 4 değil, 24 gözlü ....

Denizanaları ilginç canlılar.

Evrim sürecinde çok uzun zamandır aynı yapıyı korumuşlar ve yaşam savaşında ilginç çözümler geliştirmişler.

Örneğin tripedalia cystophora diye bir tür var.

Kolları 4 grup şeklinde dağılmış, bu kol kümelerinin arasında 4 tane görme organı var. Her görme organında çifter çifter 3 çeşit göz var. Bu 6 gözün 2si mercekli göz, yukarı ve aşağı bakıyor; 2si basit merceksiz çukur göz; 2si yarık delikli merceksiz göz. En altta bir de "statolit" var (denge organlarında bulunan taş). Bu statolitlerin ve göz merceklerinin oluşmasını aynı genin kontrol ettiğini daha önce görmüştük.
https://bilimvedin.yetkin-forum.com/t2-gozun-evrimi#5

GÖZÜN EVRİMİ LUZOlhoLenteMedusaTripedaliaCystophoraMEU
http://ventosdouniverso.blogspot.com.tr/2011_10_01_archive.html

GÖZÜN EVRİMİ 5cerv4
http://icb.oxfordjournals.org/content/43/4/542/F1.expansion


Sanki genler, karmakarışık, birbirlerine girmiş, garip garip organlar yapmışlar. Biraz ondan biraz bundan, biraz tuz, biraz biber, biraz şeker ...

Evrim sürecinde rastlantısal denemeler, işe yarayıp avantaj sağladıkça devam  !!!
.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından GezginK 30/1/2014, 02:53

Aynalı gözler.


Mercek mi, ayna mı?

Fotoğraf makinaları ve kameralar için mercek yerine ayna kullanan objektifler vardır. Mercekle ayna arasında optik işlev bakımdan bazı farklar var:
Örneğin, mercek kullanarak ışık ayarı yapmak daha kolaydır. Merceğin arkasına açıklığı ayarlanan bir delik yerleştirilir, ışık ayarı bu deliği küçültüp büyülterek yapılır. Çok kolay. Gözlerde de bu yapı var (göz bebeği). Aynalı objektiflerde bu düzenek kullanılamaz. Işık geldiği yöne doğru yansıdığı için yerleştirilen delik gelen ışığı da keser, görüntü almak zorlaşır.

GÖZÜN EVRİMİ Telescopes

(a): mercekli objektif.
( b ve c ): aynalı objektif.

Peki mercekle çalışmak bu kadar kolaysa, neden ayna kullanılıyor? diye sorabiliriz.

Bazı uygulamalar için ayna daha uygundur.
- Az ışıklı ortamlarda, ışık almaçlarına yeterli ışığı yollamak için çok büyük mercekler gerekir. Örneğin, teleskoplarda, 7 metre çapında mercek yapabilmek için gerekli cam teknolojisi yoktur. O büyüklükte cam bir merceğin homojen olması, ve o kadar ağır ve kalın bir camın gece-gündüz sıcaklık farklarından etkilenmemesi çok zor (teleskoplar dağ başlarına kurulur. Gece-gündüz ısı farkı çok olur). Aynada bu zorluklar yok. Ayna ince olabilir, ve görüntüleme sırasında hareket ettirmek, taşımak daha kolaydır.
- teleobjektifler, ayna kullanılarak yapılırsa, daha küçük ve hafif olurlar; ışık ayarları olmasa da, bazı durumlarda tercih edilirler.
- Merceklerin kırılma indisi değişik dalga boylarında farklı olduğu için, değişik renkleri aynı şekilde odaklayan mercekler yapmak özel bir çalışma gerektirir. Aynalarda bu sorun yok.

Kendi kendime "ayna bu kadar pratikse, doğada neden gözlerde mercek var, neden görüntüyü ayna aracılığı ile oluşturan göz yok" diye sık sık sormuşumdur. Aslında cevap basit. Mercek olarak kullanılan yuvarlak nesneyi oluşturan genler zaten denge organları için var, onlar tekrar kullanılmış, o kadar. Aynalar için ise sıfırdan başlayıp rastlantılar, denemelerle yeni bir oluşumun evrilmesi gerekiyor.

Olamaz mı? Olur. O da varmış.

Ve gayet doğal olarak az ışıklı bir ortamda yaşayan bir canlıda bulunmuş. Denizlerin derinliklerinde yaşayan bir balıkta.

4 gözlü spookfish (4 gözlü hayalet? balık)  (The four-eyed spookfish)

Bu balıkta gözler 2ye bölünmüş, yukarı bakan kısmında mercek var. Gözün aşağı bakan kısmında yani derin karanlıkları izleyen bölümünde ise görüntüler ayna aracılığıyla odaklanıyor.

GÖZÜN EVRİMİ Fbd4413650646581db70341b663082f5
http://www.asknature.org/strategy/3323ce08f6737c5af53e56597abb68fd

GÖZÜN EVRİMİ Screen-Shot-2013-05-11-at-2.56.01-PM
http://sciencereview.berkeley.edu/strange-science-from-the-deep-sea-why-the-barreleye-is-the-coolest-fish-ive-seen/

Bu balıklar, şimdiye kadar ayna kullanarak görüntü oluşturduğu anlaşılan tek omurgalı imiş (omurgasızlar için de ufak bir araştırma yapmam gerekiyor demektir bu! Smile).

Kedileri de unutmayalım. Sevimli dostlarımız kedilerin gözlerinde retinanın arkasında ayna var. Retinadan geçen ışığın tekrar retinaya yansıması gece görüşü için çok yararlı. Kedilerin (tilkilerin ...vs) gözleri bu yüzden ışık tutunca parlar.
.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Gözün Evrimi

Mesaj tarafından GezginK 9/2/2014, 13:36

Bilim dünyası, gözlerimizdeki ışık almaçlarının ışığa duyarlı kıllılardan evrildiği sonucuna varıyor.

4 yıl kadar önce, 16 haziran 2007de fikirselde bu uçuk fikri ortaya atmıştım; fikirsel.ipbfree idik o zamanlar.
Uçuk bir fikir gibi ama gözlerimizdeki ışık almaçlarında kıl kalıntılarının olması ve tek hücreli kıllıların ışığa göre hareket etmeleri bence çok açık olarak bunu işaret ediyor.

Yukarıda, "gözlerimizdeki kıllılar": https://bilimvedin.yetkin-forum.com/t2-gozun-evrimi#6

Birkaç dinci, olamaz, hıkmık, tanrı böyle yapmış, kıl kalıntılarının başka işlevi var, bikbikbik ... diye yorum yaptılar ve daha sonra kendi sitelerinde beni "çökertmeye" devam ettiler. Onlar kıvırta kıvırta, döne döne yerlerinde sayarken bilim ilerledi.

1 mart 2011de yayınlanan bir makale'de Dr. Passamaneck, midye embriyolarını inceleyerek bu yönde bir sonuç çıkartmış.

GÖZÜN EVRİMİ WTt-c-opsin-gastrula
Dallıbacaklı (brachiopod) yani "midye" larvası.
Yüzeyi kıllılarla kaplı, sinirsiz, beyinsiz, ışığa yönelen bir embriyo.

....
More surprising still, Dr. Passamaneck has also found that the ciliary opsin gene, which converts light energy into a chemical signal, is also expressed much earlier in the development of brachiopod embryos, before the formation of any neurons.
...
"Because the cells expressing opsin are not neurons, we hypothesize that they are acting autonomously, changing the beating of their own cilia in response to light and thus enabling the embryo to move towards light."
Even more remarkable are the potential implications of these findings for our understanding of the evolution of the eye. In "On the Origin of Species", Charles Darwin hypothesized that the earliest stages of eye evolution might have involved non-neuronal cells becoming sensitive to light. And yet, until now, no examples similar to the earliest stages of this process have been identified among bilaterian animals.
Regarding the work, Dr. Passamaneck, said, "This research provides a new model for understanding the very earliest stages of eye evolution, how simple cells on the surface of an animal could become able to respond to light, and how these simple cells could be connected to eventually form something as complex as the human eye. We are very excited to continue with the next phase of this research, investigating the function of the ciliary opsin gene, and how it may be controlling the behavior of the embryo."
...
 http://www.kewalo.hawaii.edu/news_events/passamaneck_03_11.html

Çeviri:

Şaşırtıcı olarak, Dr. Passamaneck, kıllı göz almaçlarındaki opsin geninin (opsin, ışık enerjisini kimyasal enerjiye çevirir) midye embryolarında nöronların oluşumundan önce çalışmaya başladığını buldu.
...
"Opsin geninin aktif olduğu hücreler sinir hücreleri olmadıkları için, kıllarını ışığa göre kendi başlarına hareket ettirdiklerini ve embriyonun ışığa gitmesini sağladıklarını varsayıyoruz."
Daha da önemlisi, bu buluşlar bize gözün evrimini anlamamızda yeni gelişmelerin yolunu açıyor. "Türlerin Kökeni" kitabında Darwin gözlerin oluşumunun nöron olmayan hücrelerin ışığa duyarlılık kazanması ile başlayabileceğini söylemişti ama şimdiye kadar bir örnek bulamamıştık (ne yapsın, bizimforuma, fikirsel'e takılamamış !! Smile).
Dr. Passamaneck çalışmalar hakkında şunu dedi: "Bu araştırma, hayvanların yüzeylerinde bulunan basit hücrelerin [kıllıların] zamanla nasıl ışığa duyarlılık kazandıklarını ve zamanla nasıl birlerine bağlanarak insan gözü gibi karmaşık bir organ oluşturduklarını anlamamızı sağlayan, gözün evriminin başlangıcının yeni bir modelini veriyor bize. Kıllı hücrelerin opsin geni konusunda heyecanla araştırmalarımıza devam edeceğiz".
....

Kendi yazdıklarımı okuyor gibi oldum!!

Çevrenize, kafanızdaki önyargılardan, dinlerin safsatalarından, allah korkusundan, "allah korusun"lardan arınıp bakarsanız, bütün canlıların akraba olduğunu, bütün organlarımızın, midyelerin, solucanların, böceklerin, domuzların, maymunların, insanların... ortak ataları tarafından keşfedildiğini anlarsınız.

Evrilen yaşamın bir parçasıyız.

Ben, sen, o ... artık elektron mikroskobu çıktılarına ulaşabiliyoruz, DNA'nın, genlerin ne olduğunu biliyoruz, Darwin'in ulaşamadığı sayısız veri var önümüzde. Gözümüzü açmamız, gerçekleri görmemiz ve bir çok şeyi anlamamız için yeterli.

Kafamızdaki sınırları yok edebilirsek !


--------------------------------------------------------

Minnesota Üniversitesinden, biyolog PZ Myers'in blogundan, Dr. Passamaneck 'in çalışmaları hakkında yorum (15 mart 2011):

....
GÖZÜN EVRİMİ I-855bd089740480150447e707ace1fd5f-gastrula

This rather blew my mind. The brachiopod gastrula senses light. The figure above is of a very early stage in development, when the organism is little more than a couple of sheets of cells with no organs at all, only tissues in the process of forming up into rough structures. It definitely has no brain, no nervous tissue at all, and no eyes…and there it is, that dark blue smear is a region selectively expressing ciliary opsin as if it were a retina. Furthermore, when tested behaviorally (mind blown again…behavior, in a gastrula), populations in a light box show a statistical tendency to drift into the light. Presumably, light stimulation of the opsin is coupled to the activity of cilia used for motility in the outer epithelium of the embryo.

Amazing. It suggests how eyes evolved in multicellular organisms, as well — initially, it was just localized general expression of light-sensitive molecules coupled directly to motors in the skin, no brain required.
...
http://scienceblogs.com/pharyngula/2011/03/brachiopods_another_piece_in_t.php#commentsArea?utm_source=combinedfeed&utm_medium=rss

Çeviri:
....
Bu beni çıldırttı. Dallıbacaklı gastrula ışığa duyarlı. Yukarıdaki görüntü gelişmesinin ilk dönemlerinde, gastrulanın birkaç hücre katmanından ibaret, dokularının kaba yapılar oluşturma sürecinde olduğu durum. Beyni yok, sinir dokusu yok, göz yok .... ve sanki retina varmış gibi kıllıların opsinini sentezleyen o lacivert bölge. Ve gene, davranış açısından incelenince (bir gastrula için gene çıldırtıcı), aydınlatılan bir kutudaki gastrula popülasyonunun ışığa yöneldiği görülüyor. Belli ki, opsinin ışıkla uyarılması, hareket etmeye yarayan, dış derideki kıllıları kontrol ediyor.

Müthiş. Gözlerin çok hücrelilerde nasıl evrildiği konusunda fikir veriyor -- başlangıçta, ışığa duyarlı moleküller doğrudan doğruya derideki motorlara bağlanmış ... beyne gerek yok.
....

Gene kendi yazdıklarımı okumuş gibi oldum. Smile

Bunu da yorumlardan seçtim:



If I were you (and I was in the same situation when I was doing my undergrad) I wouldn't get too excited. Gonna have about as much effect on them as a wet fart.
Behe had piles of evidence on his flagellum bullshti put in front of him and wasn't phased.
Çeviri:
Senin yerinde olsaydım (doktora çalışmalarım sırasında aynı durumda idim) fazla heyecanlanmazdım. Onların [Akıllı Tasarımcıların] üzerindeki etki ıslak bir osuruğun etkisinden fazla olmaz. M.Behe siktiriboktan bakteri kamçısı [flagellum bullshit 'i başka nasıl çevirirsiniz?] konusunda önünde yığınla kanıt olmasına rağmen fikrinden vazgeçmedi.

Bir şey eklemeye gerek var mı?

Dinci, heryerde dinci ....

.

GezginK

Mesaj Sayısı : 52
Kayıt tarihi : 25/01/14

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz